Neredeyse insanlık
tarihi kadar eskidir sanat. İlkel topluluklardan günümüze kadar uzun bir
geçmişi vardır. Sanat her şeyden önce bir anlatım tarzıdır. Bu anlatım tarzı da
belli bir çalışma süreci ile ortaya çıkmaktadır. Çalışma ise insana özgü bir
etkinliktir. Nitekim, insanın diğer hayvanlardan farklılaşması, ellerini
kullanarak, doğaya karşı savaşımında kendisine yardımcı olacak aletleri
yapmasıyla başlamıştır. Başlattığı çalışma süreci ile bir yandan doğayı
değiştirirken, aynı zamanda kendisini de yaratmıştır.
Başlangıçta, doğada
bulduğu taş, sopa gibi nesneleri olduğu gibi kullanmıştır. Uzanamadığı bir
meyveyi sopayla düşürmeye, yiyecekleri taşlarla parçalamaya başlamıştır. Sonra,
bu işler için en uygun nesneyi arayıp bulmaya başlamıştır. Yani, çeşitli
seçeneklerin varlığını keşfetme, bu seçeneklerden birisini seçebilme ve
nesneler arasında karşılaştırma yapma gibi yetenekleri gelişmiştir. Fischer,
‘Sanatın Gerekliliği’ adlı eserinde konu ile ilgili olarak şöyle diyor:
“Araçların
kullanılmasıyla, kural olarak, artık hiçbir şey olanaksız değildir. Gerekli
olan, daha önce erişilmeyene erişecek, başarılmayanı başaracak aracı bulmaktır.
Doğa üzerinde yeni bir güç kazanılmıştır ve bu güç yetisi bakımından sınırsızdır.
Büyünün, dolayısıyla sanatın köklerinden biri işte bu buluşa uzanır.”
İlk önceleri doğada
bulunduğu haliyle kullandığı nesnelere şekil vermeye başladı. Doğada bulduğu ve
yararlı olduğunu gördüğü bazı nesnelerin benzerini yapmaya başladı. Bir sonraki
araç bir öncekine benzetilerek yapıldı. Zamanla ellerin yeteneği arttı, düşünce
gelişti ve bu benzerini yapma işinde ustalaşmaya başladı. Benzerini yapma
etkinliği nesneler üzerinde bir egemenliğin doğmasını sağladı. Bu üretim süreci
bir yandan biyolojik gelişimini sağlarken, bir yan dan da düşüncenin ve çeşitli
anlatım tarzlarını (en önemlisi, dilin) doğup gelişmesini sağladı. Dilin ortaya
çıkışı üretim faaliyetinin ve toplumsal yaşamın gelişmesini sağladı.
Fransa Chauvet Mağarası, yaklaşık 30-32 bin yıl öncesi |
Böylece insan, emeğiyle
önce elini, sonra düşünceyi ve dili yarattı. Gelişmekte olan insan artık
nesneleri yapmadan önce kafasında tasarlamaya başladı. Yalnızca benzerini
yapmakla kalmadılar, nesnelere, düşündükleri gibi, istedikleri gibi şekiller
vermeye başladılar.
“Emeği
insan türüne özgü bir biçimde düşünmek zorundayız. Örümcek bir dokumacınınkine
benzeyen bir iş yapar. Arı ise hücresini yaparken gösterdiği ustalıkla birçok
mimarı utandıracak güçtedir. Ama daha başlangıçta en beceriksiz mimarı bile en
usta arıdan ayıran şey, mimarın hücreyi balmumuna dökmeden onu kafasında kurmuş
olmasıdır. Çalışma süreci, işe başladığında emekçinin kafasında var olan, bir
düşünce olarak var olan, bir şeyin yaratılmasıyla sona erer. Emekçinin yaptığı
doğal nesnelere sadece bir biçim değişikliği vermek değildir; aynı zamanda,
kendi dışında varolan doğa içinde, kendi amacının -davranışlarını yasalarla
yöneten amacın- kendi istemi (iradesi) ile bağ kurması gereken amacın ne
olduğunu anlamaktır.”
Çağlar Erbek, İzmir 1997