Kazakistan Cumhuriyeti, Türk Devlet Geleneğinin Varisidir

Çağlar Erbek
0

Dünya tarihinde devletler tıpkı insanlar gibi doğar, gelişir, yaşlanır ve ölürler. Bir devlet yıkılınca yerine yeni devletler kurulurlar. Bu yeni devletler yıkılmış devletin mirası üzerine inşa edilirler. Böylelikle, yeni devlet eski devletin devamı olarak hayatını devam ettirir. Başka bir deyişle hiçbir devlet yok yere kurulmaz. Söz konusu Türk devleti olunca, bu bağ daha da güçlenir. Divan-ü Lügatte geçen Türk atasözü: ‘İl yok olur, töre yok olmaz’ der. Yani devlet yıkılır, kaybolur; ama devlet düşüncesi kaybolmaz. Onun için Türkler eski zamanlardan beri devletle yaşarlar. Onların toplum yapısı devleti gerektirir. Türkler özgürlüklerine düşkün olurlar. Dolayısıyla esaret altında yaşasalar da hep özgürlükleri için mücadele ederler. Er ya da geç özgürlüklerine kavuşur ve bağımsız devletlerini kurarlar. Bu kural bütün Türk devletlerine geçerli olduğu gibi Kazakistan için de geçerlidir.

Kazakistan Cumhuriyeti, Sovyet Birliği’nin yıkılışından sonra Türklerin eski yurdu ve bütün Türk devletlerinin kaynağı olan bozkırlarda kurulan en son devlettir. Dolayısıyla Kazakistan kendini çok güçlü bir şekilde Türk devlet geleneğiyle tanımlar. Kazak devletinin Türk kimliği yapay, uydurulmuş, empoze edilmiş kimlik değil, aksine doğal, gerçek ve Kazakların şecere geleneğinde canlı olan kimlikdir. Kazakistan kendini tarihteki bütün Türk devletlerinin devamı olarak görür.

Türkiye Cumhuriyeti de kendini Türk devlet geleneğinin varisi olarak değerlendirir. Hatta Türkiye’nin Kara kuvvetleri kendilerinin kuruluş tarihi olarak millattan önce 220 yılını gösterir ki bu tarihte Hun devleti kendi ordusunu kurmuştu. Kazakistan ise Hunlarla beraber Saka-İskitleri de kendi tarihinin başlangıcı olarak görür. Onun için Almatı yakınlarından bulunan Altın Adam, Kazakistan bağımsızlığının sembolü haline geldi. Kazakistan böylelikle Saka-İskitlerin Hint-Avrupalı halklar olduğu iddiasına meydan okumuş oluyor. Çünkü Altın Adam’ın Hint-Avrupa medeniyetinin değil, bozkır Türk medeniyetinin öğesi olduğunun net kanıtı, Altın Adam’la beraber Orhun abidelerinde kullanılan Türk yazısıyla yazılmış tabağın bulunmasıdır.

Evet, Sakalar ve Hunlar medeniyetimiz açısından önemlidir. Ancak bütün Avrasya bölgesinde kendi hâkimiyetini kurmuş ve Çin, Roma ve İran arasında önemli jeopolitik rol oynamış devlet, Göktürkler devleti idi. Onun için Nursultan Nazarbayev Bağımsızlık Stratejisi kitabında ‘Devletimizin Tarihsel Merhaleleri’ başlıklı yazısında Göktürklere, Altın Orda’ya ve Kazak Hanlığı’na atıfta bulunmaktadır. Başka bir deyişle, bugünkü Kazakistan Avrasya bölgesinde kurulmuş olan Türk devletlerinin varisidir. İşte adı geçen üç devlet Türk devlet geleneğinin en önemli aşamalarıdır.

Göktürkler kendilerine has devlet anlayışını oluşturdular. Onlar Hunlar dönemindeki ‘Mangi El’ ya da ‘Bengü İl’ yani ‘Ebedi Devlet’ kavramını geliştirdiler. Kaşgarlı Mahmut kendi sözlüğünde ‘il’ sözcüğünün ‘devlet’ anlamıyla beraber ‘barış’ anlamını da verir. Buna dayanarak, Ziya Gökalp ‘il’ sözcüğünün ilk önce ‘barış’ anlamı olduğunu, daha sonra ‘devlet’ anlamının oluştuğunu iddia etmektedir. Demek ki, devlet olmak için önce barış ve huzurun yerleşmesi gerekir. Başka bir deyişle, Göktürk devleti boylar arasındaki çatışmaları durdurmak amacıyla kurulmuştu. Öyleyse, Göktürkler devleti için kullanılan ‘Türk İli’ kavramını ‘Pax Romana’ yani ‘Roma barışı’ kavramının Türkçe karşılığı olarak düşünebiliriz.

Kazakistan’ın Türk kimliği Kazakların dilinden ve bozkır kültürüne dayanan dünya görüşünden bellidir. Ayrıca, bugün Kazak ulusunu oluşturan boylar kendi şecerelerini yani soyağaçlarını Saka-Hun-Türk dönemlerinden başlatmaktadırlar. Aslında boylar, Türk devletinin en önemli özelliğidir. Bütün Türk devletleri boylardan oluşur. Zikirya Jandarbek’in fikrine göre, ta başta Oğuz Han’ın kurduğu Türk devletinin yapısı otağ şeklindeydi. Bu yapıda şanıraq (otağın tepesi) hakanı, uwıqlar (oğuk ya da ok, otağın çatısını oluşturan çubuklar) boy başkanlarını ve kerege (otağın duvarı) halkı temsil etmekteydiler. Otağı bir arada tutan şanıraq olduğu gibi, devleti de bir arada tutan hakandır. Hakan, devletin birliğinin sembolüdür. Öbür taraftan hakan mutlak güce sahip değildir. Hakanı ayakta tutan boylardır. Yönetimle halk arasında sıkı bir bağ vardır. İşte Türk devletini Fars, Roma ve Çin devletlerinden ayırt eden özellik budur ki Türk hakanlarında mutlak hâkimiyet, halkının da mutlak kör itaati yoktur. Bu özelliği Türklerin arasına seyahat eden yabancılar: ‘Türkler kararlarını ‘keneş’le yani ‘istişareyle (Arapça)’ ya da ‘danışmayla (Farsça)’ kabul ederler’ gözlemiyle ifade etmekteler.

Göktürk devleti yıkıldıktan sonra kurulan devletler Türk devlet geleneğine göre kuruldular. Ancak zamanla yabancı medeniyetlerin etkisinde kalan Türkler başka devlet geleneklerini kullanmaya başladılar. Örneğin, doğudaki Uygurlar Buda dininin etkisinden dolayı Çin devlet geleneğini benimsediler. Güneydeki Selçuklar Arap-Fars devlet geleneğini, batıdaki Hazarlar ise Roma-Musevi devlet geleneklerini kabul ettiler.

Türk devletini orijinal halinde tekrar restore eden, Cengiz Han oldu. O kendi devletine Göktürkler gibi ‘Mangi El’ adını verdi. Bugün Manğol, Monğol, Türkçede Moğol diye etnik isim olarak kullandığımız sözcük ilk başta siyasal terim olarak meydana gelmişti. Cengiz Han devletini dört oğlu arasında paylaştırdı. Çağatay ve Ügedey toprakları Arap-Fars devlet geleneği etkisinde kaldılar ve daha sonra Emir Timur imparatorluğuna dâhil edildiler. Her ne kadar Emir Timur kendini Cengiz Han’ın varisi olarak gösterse de, Alişir Nevai’nin Muhakematül Lügateyn yani ‘İki dilin (Farsça-Türkçe) karşılaştırılması’ eserin gösterdiği gibi Timur devleti Fars medeniyetinin üstünlüğünü yenmeyi başaramadı. Cengiz Han’ın Töle oğlundan torunu olan Kubilay ise başkentini Çin’e taşıdıktan sonra Türk devleti olarak değil, Yuan hanedanı olarak Çin devletinin devamı haline geldi.

Türk devlet geleneğini devam ettirenler, Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuçi’den gelen torunları oldu. Bunu açmak gerekirse, Batu’nun kurduğu Altın Orda devleti Türk devletinin özbeöz varisi oldu. Altın Orda tarihinin en parlak dönemini yaşadığı Özbek Han döneminde 92 boydan oluşmaktaydı. Aslında Özbek Han’ın yaptığı reform, İslam diniyle Türk medeniyetinin sentezini gerçekleştiren Yesevi anlayışını devlet ideolojisi seviyesine çıkartmak olmuştu. Yesevi öğretisinin özelliği şudur ki Türkler artık İslam’ı kabul ederken öz medeniyetlerinden, devlet geleneklerinden yani devletin boylardan oluşma özelliğinden vazgeçme zorunluluğunda değildiler. Türk devlet anlayışı Yesevi öğretisiyle İslam medeniyetine adapte edilmişti. İşte bundan dolayı Altın Orda yıkılırken kendilerini Özbek Han’ın devlet anlayışına bağlı gören Türkler ‘Özbek’ adını alarak bozkırlarda Özbek Hanlığını kurdular. Ancak devletin güney istikamette Maveraunnehir’e doğru yayılmasıyla Nakşibendi öğretisiyle tanışan Abulhayır Han devlet ideolojisini onunla değiştirmek istedi. Çünkü Yesevi öğretisine ters olarak Fars kültürünü esas alan Nakşibendilik yöneticiye tam itaati gerektiriyordu. Sonuçta Abulhayır’ın bu yöndeki zorlamasına isyan eden Kerey ve Janibek, Özbek Han’ın geleneğini savunan boylarla beraber Yesevi öğretisi esasına göre Kazak Hanlığını kurdular. Gerçekten de ‘kazak’ sözcüğünün anlamına dikkat edersek, o başka medeni etkileri kabul etmemiş, yabancı kültürlerin dayatmasına isyan etmiş, özünü, öz kimliğini, medeniyetini, dilini ve en önemlisi öz devlet geleneğini korumuş anlamlarını ifade etmektedir.

Bugün Kazakistan Cumhuriyeti kendisini Göktürk devleti, Altın Orda ve Kazak Hanlığının varisi olarak tanımlamakla kendisinin Türk devlet geleneğinin özbeöz devamı olduğunu ilan etmektedir. Kazak devletinin Türk Dünyası bütünleşmesine göstermekte olduğu güçlü desteği, Türk Konseyi, TÜRKSOY, TürkPA gibi oluşumlardaki aktif tutumu işte bu gerçeğin kanıtıdır. Kazakistan’daki üniversitelerde Türkoloji bölümlerinin çoğalması ve Türk Akademisi’nin Astana’da bulunmasını Kazak bilim adamları ve entelektüellerinin Türk mirasına sahip çıkma çabası olarak değerlendirebiliriz. Zamanında Göktürkler tarafından geliştirilmiş ‘Mangi El’ kavramının Kazakistan’ın Milli Ülküsü olarak ilan edilmesi, Kazakistan’ın Türk devlet geleneğinin varisi ve Türk Dünyasının önemli bir merkezi olduğunu bir defa daha göstermektedir.

Dinmuhammed Ametbek

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)