Kazakistan'da Gerçekte Neler Oluyor (I)

Çağlar Erbek
0

Dünyanın neresinde olursa olsun, geniş halk kitlelerinin işsizliğe, açlığa, yoksulluğa, yolsuzluğa, adaletsizliğe karşı seslerini yükselttiği, daha fazla özgürlük ve demokrasi istediği barışçıl hareketlere karşı önyargılı, şüpheci ve hatta suçlayıcı yaklaşım sergilemek, komplo teorilerinden medet ummak, her şeyden önce o halka karşı saygısızlıktır. Barışçıl hareketler farklı amaç taşıyan yapı ve kişiler tarafından provoke edilip amacından saptırılmış olsa dahi. Bu durum, halkın meşru taleplerini haksız ve tepkilerini de önemsiz kılmaz. Aksine deneyimli ve sorunluluk sahibi yöneticiler için önemli dersler içerir.

Olaylar nasıl başladı

Kazakistan’da 2022 yılının ilk günlerinde, araçlarda kullanılan gaza yapılan yüksek zam nedeniyle Mangistau Eyaleti’nin Janaözen bölgesinde başlayan ve kısa sürede tüm ülkeye yayılan gösterilere de bu gözle bakmak gerekir. Nitekim gösteriler zamlar, hayat pahalılığı, düşük ücretler, banka borçları altında ezilme gibi sorunlara tepki içeren ve meşru taleplere dayanan barışçıl hareketlerdi. Nitekim Kazakistan yönetimi de bunu hoşgörü ile karşıladı. Hatta pek çok kentte gösteriler için alan tahsis etti ve göstericilerin güvenliği için tedbirler aldı.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Jomart Tokayev geniş kitlelerin taleplerini haklı bularak olumlu adımlar atmaktan geri durmadı. Yapılan zamlar geri alındı, fiyatlarda önemli indirimler yapıldı ve 180 gün süreyle zam yapılmaması sözü verildi. Haksız bulduğu zamların sorumlularını açıkladı ve haklarında yasal işlemlerin yapılacağını duyurdu. Hatta bir adım daha ileri giderek hükümeti görevden aldı. Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in başkanlığını yürüttüğü Güvenlik Konseyi’ni artık kendisinin yöneteceğini duyurdu.

Kazak yönetiminin hızlı ve olumlu adımlarına karşın gösteriler azalmak yerine arttı ve en önemlisi de şiddete dönüşmeye başladı. İşte o andan itibaren işin rengi de değişti. Başta eski başkent Almatı olmak üzere kimi kentlerde resmi ve özel kurum binaları ve araçlar hedef alınmaya başladı. Silahlı, eğitimli ve dışarıdan organize edildikleri düşünülen guruplar güvenlik güçlerine ve sivillere yönelik saldırılar düzenlemeye başladı. Marketler, mağazalar ve bankalar yağmalanmaya başladı. Çıkan çatışmalarda çok sayıda devlet görevlisi ve sivil yaşamını yitirdi. Özellikle Almatı şehrinde öylesine büyük çatışmalar yaşandı ki Cumhurbaşkanı Tokayev Almatı’da silahlı 20 bin teröristin olduğunu açıkladı.

2016’da yaşanan olaylar bugünün yaşananların provası mıydı

Kimi kaynaklar yönetimin yağmacı ve teröristlerin varlığına dair açıklamalarına şüphe ile yaklaştı. Oysa sadece birkaç yıl geriye gidersek bu silahlı yapıların varlığının ve gözü kara eylemlerinin yeni olmadığını görürüz. 2016 yılı bu açıdan önemli bir yıldır. O yıl önce Aktobe kentinde, ardından da Almatı’da terörist saldırılar düzenlendi.[1]

İlk saldırı Aktobe’de gerçekleşti. 5 Haziran günü yaşanan terörist saldırılar saat 14:00 sularında şehir merkezinde başladı. Kentte bulunan iki av malzemesi mağazası bir grup terörist tarafından basılarak yağmalandı. Mağazada bulunan 3 kişi hayatını kaybederken, 2 kişi de yaralandı. Hayatını kaybedenlerden biri mağaza çalışanı, biri güvenlik görevlisi diğeri de başka bir sivil vatandaştı. Ardından çıkan çatışmada ise 5 polis yaralandı.

Mağazalardan çok sayıda silah ele geçiren saldırganlar bir yolcu otobüsünü durdurarak içindeki yolcuları serbest bıraktılar ve gasp ettikleri otobüsle yakınlarda bulunan askeri birliğe saldırı düzenlediler.

Askeri birliğe düzenlenen saldırıda ise 3 askeri personel şehit olurken 6 kişi de yaralandı.

Çatışmalar sırasında ve ardından gerçekleştirilen operasyonlarda toplam 13 terörist öldürülürken bir kısmı da sağ olarak yakalandı. Kaçan teröristlerden 5 tanesi daha 10 Haziran sabahı düzenlenen bir operasyonla ölü olarak ele geçirildiler.  Böylece ölü olarak ele geçirilen terörist sayısı 18’e ulaştı.

12 Haziran’da düzenlenen bir başka operasyonda da aranan 3 kişinin daha sağ olarak yakalanmasıyla birlikte, olaya karışan tüm teröristler ölü veya sağ olarak ele geçirilmiş oldu. Yağmalanan mağazalardan ele geçirmiş oldukları tüm silahlar da bulundu.

Aynı yıl ikinci saldırı bundan yaklaşık bir ay sonra Almatı’da gerçekleşti.[2] 18 Temmuz 2016 tarihinde yerel saatle 10.15 sularında başlayan olaylarda teröristler önce Almatı Emniyet Müdürlüğüne silahlı saldırı düzenlediler. Ardından ise KNB’yi (Ulusal Güvenlik Komitesi – Kazak Gizli Servisi) hedef aldılar. Saldırılarda 3 polis memuru ve bir sivil vatandaş yaşamını kaybederken bir saldırganın sağ ele geçirildiği açıklandı.

Almatı’daki eylemler sırasında tıpkı 2016 yılında olduğu gibi aynı hedeflere yönelik silahlı saldırı düzenlenmesini tesadüf olarak açıklamak mümkün görünmemektedir. Aksine bu hedeflere daha önce yapılan saldırıları bir prova olarak değerlendirmek çok da yanlış olmayacaktır. Nitekim 2016 yılında her iki olayla ilgili olarak kaleme aldığımız yazılarda bu terör saldırılarının bir renkli devrim provası olabileceğini söyleyerek dikkat etmek gerektiğini ifade etmiştik.

Yaşananlar renkli devrim girişimi miydi?

Öncelikler şunu belirtelim ki ne ülke içerisinde ne de ülke dışında, Kazakistan’ın hemen her köşesinde bu kadar çok insanı aynı anda sokağa çıkaracak ve bu derece etkili bir protesto düzenleyebilecek herhangi bir örgütlü yapı bulunmamaktadır. Bu gösterileri kendilerinin düzenlediğini iddia eden ve yurtdışında faaliyet gösteren birtakım kişiler ve yapılar deyim yerinde ise rol kapmaya çalışmaktadırlar. Kendiliğinden sokağa çıkan ve haklı taleplerini barışçıl gösterilerle dile getirmek isteyen geniş kitleleri provoke etmeye çalışmaktan öte bir güçleri bulunmamaktadır.

Kazakistan yönetimi meşru taleplerle sokağa çıkarak tepkilerini dile getiren vatandaşların tamamını suçlu gösterip, yağmacılık ve teröristlikle itham etmedi. Tam tersine taleplerine olumlu cevap verirken şiddete yönelen, silahlı saldırılar düzenleyen, yağma yapan ve dışarıdan organize edilenleri hedef aldı.

Gösterilerin meşru zeminde ve barışçıl biçimde kendiliğinden başlamış olması, birtakım iç ve dış merkezler tarafından elverişli bir ortam olarak değerlendirilerek, amacından saptırılıp, yönetime karşı bir isyana dönüştürülmesi gayretini görmezden gelmemize neden olmamalıdır.

2014 yılında, henüz Ukrayna’daki turuncu devrimin dumanı tüterken kaleme aldığımız bir yazıda “Ukrayna’dan sonraki hedef Kazakistan mı?”[3] diye sormuştuk. Daha o günlerde ortaya çıkan birçok işarete dikkat çekerek Ukrayna’daki aktörlerin benzer bir planı Kazakistan için düşünüyor olabileceklerini ifade etmiştik.

2003 yılında Gürcistan’da, 2004 yılında Ukrayna’da, 2018 yılında Ermenistan’da ve 2020’de Belarus’ta yaşananları da göz önüne alırsak, Kazakistan’da yaşanan son gelişmelerde aynı uluslararası aktörlerin dahli olduğunu düşünmek çok da zorlama bir analiz olmasa gerek.

2014 yılında kaleme aldığımız “Rusya Kazakistan’ı işgal eder mi?”[4] başlıklı bir başka yazıda Alman Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP – Berlin) analistlerinin Kazakistan üzerine  hazırladıkları bir senaryoya[5] dikkat çekmiş ve Nazarbayev sonrası Kazakistan’ın karışmasına ve bölünmesine dair öngörüleri dile getirmiştik. Özellikle Kazakistan’ın çok uluslu yapısının, Rusça konuşan ve özellikle kuzey bölgesinde yoğunlaşan nüfus yapısının ve de siyasal İslamcı hareketlerin yumuşak karın olarak görüldüğünü vurgulamıştık. Söz konusu senaryo ile günümüzdeki olayların benzerlikleri şaşırtıcı düzeydedir.

Çağlar Erbek


[1] http://www.caglarerbek.com/2016/06/kazakistanda-renkli-devrim-provasi_16.html

[2] http://www.caglarerbek.com/2016/07/almatida-teror-saldirisi-ve.html

[3] http://www.caglarerbek.com/2014/09/ukraynadan-sonraki-hedef-kazakistan-mi.html

[4] http://www.caglarerbek.com/2016/07/rusya-kazakistani-isgal-eder-mi.html

[5] http://www.dw.com/ru/сценарий-swp-немецкий-аналитик-о-российском-вторжении-в-казахстан/a-19429635

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)