EĞİTİM, BİLİM VE SANATA DAİR NOTLAR

Çağlar Erbek
0

 

Dr. Çağlar ERBEK

Çağdaş toplum, çağdaş bireylerden oluşur. Bireyin kendini aşma, çağa ayak uydurma süreci, toplumun temel gelişim dinamiklerindendir. Buradan hareketle, bireylerin değişen dünyaya ayak uydurabilme çabalarının önünde bulunan engellerin kaldırılmasının önemini vurgulamak gerekir. Kişisel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, bireyi ikinci plana iten yaklaşımların kabul edilmemesi ilkesi bir bütün olarak benimsenmelidir.

Mesele ağaçlara bakıp ormanı görememek değil, ormana bakıp tek tek ağaçları ayrımsayamamaktır. Her ağacın kendine özgü bir güzelliği vardır. Farklı özellikleri, ihtiyaçları, beklentileri vardır. Ormanın zenginliğini oluşturan da işte bu farklılıklardır. Bu zenginliği korumak ve geliştirmek, farklılıkların yaşamasına olanak tanımakla olur.

Yeni bir dünya yaratmak önemli bir iddiadır. Bu iddia sahiplerini oldukça çetin bir süreç beklemektedir. Yeni bir dünyanın yaratıcıları her zamankinden daha büyük engellerle mücadele etmek zorundadırlar. Elbette ki bu mücadelede temel kılavuz her zaman bilim olmalıdır. Gelecek ancak bilimsel temeller üzerine oturan kuramlarla daha yaşanılabilir kılınabilir. Bunu yaparken sanatı ve yaşama sanatsal yaklaşımı da göz ardı etmemek gerekir.

Geçmişi bir bilim insanı nesnelliği ile irdelemek, geleceği bir sanatçı duyarlılığı ile yoğurup yaratmak gerekir. Yaşam ancak bir bilim adamı nesnelliği ile kavranabilir ve ancak bir sanatçı duygusallığı ile daha yaşanılabilir hale getirilebilir.

Çağdaş toplum ve çağdaş insan kavramları, aslında bize hiç de uzak olmayan kavramlardır. Üzerinde yaşamakta olduğumuz coğrafya; değişime, yeniliğe hiç de kapalı değildir. Yüzyıllar boyu hüküm sürmüş büyük bir imparatorluğu tarihe gömüp yepyeni bir cumhuriyet devleti kurmaktan çekinmeyen bu toplumun özündeki değişimci, yenilikçi niteliği görmemek doğru değildir.

Tarihimizi, kültürümüzü çok iyi tanımalı ve geleceği bu temeller üzerine şekillendirmeliyiz. İşte bu noktada, sanat tarihi, bizlere inanılmaz bir zenginlik ve serbestlik alanı sunmaktadır. Son derece zengin birikimleri kapsayan sanat tarihi, önemli bir tarihsel işlev yerine getirebilir. Toplumumuzun ve insanlarımızın geçmişi ile geleceği arasındaki sıkı bağı ortaya koyup, daha çağdaş, daha yaşanabilir bir toplumun gelişmesine katkıda bulunabilir. Yeter ki ideolojik bağnazlıklardan, dar görüşlülüklerden sıyrılıp tarafsız, bilimsel bir bakış açısıyla irdeleyip geleceğe ışık tutma çabası gösterelim.

Geçmişi aydınlatmadan, aydınlık bir gelecek yaratabilmek söz konusu olamaz. Sanatını tanımayan toplum, geçmişini de tanımıyor demektir. Sanat toplumun yaşam damarlarından biri ise bu damarın iyi çalışmasını sağlamak da bizlerin görevidir.

Yenidünya sistemi, bilimi rehber edinmiş, sanatla yaşamın içiçeliğini kavramış, eğitimli, bilinçli bireylerden oluşan çağdaş toplumlar tarafından yaratılacaktır. Gelecek, çağdaş ve genç beyinlerin eseri olacaktır. Eğitim, bilim ve sanat bu süreçte en yaşamsal öneme sahip alanlardır. Bu alanlarda ilerleme kaydedemeyen toplumların bu süreçte önemli bir yer edinemeyeceği açıktır. Toplumlar bir yol ayrımındadırlar: Ya çağdaş toplumlarla aynı safta yer alıp birlikte dünyanın geleceği üzerine söz sahibi olacaklar ya da ikinci sınıf bir dünya vatandaşı olmaya boyun eğeceklerdir.

Hiç kuşkusuz ki sanat; çürümüş, kokuşmuş bir toplumsal sistemin savunuculuğunu yapmayacaktır. Aksine topluma, yokluktan, yoksulluktan, yozlaşmadan, bunalımdan kurtulmanın gerekliliğini ve yöntemlerini gösterecek, değişimde önemli bir rol üstlenecektir. Bu durum, sanatın özünde yatan ilerici nitelikten kaynaklanmaktadır.

Toplumsal değişim sürecinde sanatın rolü koşullara bağlı olarak her dönemde aynı etkinlikte olmasa da her dönemde niteliği gereği hep yenilikten, değişimden yana olacaktır. Bu nedenle sanata ve sanatçıya verilen değer, toplumun geleceğine verilen önemle aynı değerde olmalıdır. Sanatının ve sanatçısının değerini bilmeyen toplumların çağdaş dünyada yeri olmayacaktır.

Eğitim sistemini çağdaş normlara uygun hale getirmek, bilime ve bilimsel çalışmalara gereken önemi ve desteği vermek yaşamsal öneme sahiptir. Bilimi her türlü ideolojik kaygıdan uzak tutup yalnızca gerçeğin peşinde koşan bir bilim anlayışını egemen kılmak gerekmektedir. Ancak o zaman tarihimizi, kültürümüzü, sanatımızı gerçek boyutları ile kavrayabilir ve geleceğe daha umutla bakabiliriz. Çağdaş dünyada saygın bir yer edinmenin yolu buradan geçmektedir.

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)