ÇEŞMELERİN TARİHSEL GELİŞİMİNE KISA BİR BAKIŞ

Çağlar Erbek
0

 

III. Ahmet Çeşmesi, 1728, İstanbul.

Çeşme, su kaynağı anlamında Türkçe’de göz kelimesinin karşılığı olan “çeşm” sözcüğünden gelmektedir. Kaynağından bir hazneye toplanan ya da borularla getirilen suların akıtılmasına yarayan lüleli veya bir hazne şeklinde mermerden ya da taştan yapılmış su alma yeridir.[1]

Eski zamanlardan beri çeşmeler, bahçelerin ve kentsel alanların düzenlenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. İlk havuz örneklerinden biri eski Lagaş Kenti’ndeki MÖ. 3000’lerden kalma kayalara oyulmuş Babil havuzudur. Geç Helenistik dönemde su kaynakları Yunanistan’daki gibi Ege uygarlıkları boyunca da çoğu zaman kutsal sayılmıştır. Suyun çıktığı yere yapılan havuzlar, çevresine ise tapınaklar inşa edilmiştir. Ayrıca eski Yunan’da çok gelişmiş çeşmelerin yapıldığı bilinmektedir.

Antik Roma’da “nympheum” denilen çeşmeler hem hayvanların sulanması, hem içme suyu sağlama, hem de görsel zenginlik yaratma amacıyla inşa edilmişlerdir.[2]

Ortaçağın başlarında çeşmeler önemlerini yitirmeğe başlamıştır. Su gereksinimi büyük ölçüde kuyulardan karşılanmıştır. 12. yüzyıldan sonra ise sokak çeşmelerinin yeniden ortaya çıkmaya başladığı görülür. Ortaçağın sonunda ise çeşme yapıları abartılı bir bezeme unsuru haline gelerek yemek masalarında bile yer almaya başlamıştır. Aynı dönemde Bizans saraylarının çeşitli şaraplar akıtan masa çeşmelerinden söz edilmekle birlikte, bu örneklerden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır.[3]

Türk mimarisinde en sade çeşmeler kesme taştan ve sivri kemerli duvar nişleri şeklindedir. Bu yapılar bazen kabartmalarla işlenir, bazen kitabeli bir ayna taşı ile kaplanarak bunun ortasındaki lüleden su akar. Anadolu’nun her şehrinde, köşe başlarında, sokak içlerinde içme suyu ve gündelik su ihtiyacı için bu tür yapılar yapılmıştır.[4] Anadolu Türk mimarlığında kent dokusu içinde önemli yerlere sahip çeşmeler; konumlarına, biçimlendirilişlerine ve yapılış nedenlerine bağlı olarak, “meydan çeşmesi, çukur çeşme, oda çeşmesi ve namazgah çeşmesi” gibi isimler alırlardı. Celal Esat Arseven çeşmeleri alt gurupta toplar:

            1. Mahalle çeşmeleri

            2. Cami çeşmeleri

            3. Şadırvan çeşmeleri

            4. Oda çeşmeleri

            5. Musluklar

            6. Anıtsal çeşmeler[5]

Osmanlılarda Klasik dönemdeki çeşmeler basit nişli dikdörtgen yapılardan ibarettir. Türk sanatında anıtsal görünüm gösteren çeşmeler özellikle Lale Devri’nde yapılan yapılardır. Bunların en önemlilerinden birisi 1829 yılında İstanbul’da yaptırılan III. Ahmet Çeşmesi’dir. Yapı, devrinin en karakteristik yapılarından biridir.[6] 20. yüzyılda yapılan geç Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi çeşmeleri daha sade yapılardır.[7]

 

 Kaynakça

 ASLANAPA, O., Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, 1985.

ASLANAPA, O., Türk Sanatı, İstanbul, 1985.

ERENLER, C., Çeşmelerin Tarihsel Gelişimi, E.Ü.Ed.Fak. Arkeoloji-Sanat Tarihi Bölümü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 1993.

KUBAN, D., 100 Soruda Türkiye Sanatı Tarihi, İstanbul, 1987.



[1] C. E. ARSEVEN., a.g.e., s.58.

[2] M. SÖZEN – U. TANYELİ., a.g.e., s.58.

[3] Canan ERENLER., Çeşmelerin Tarihsel Gelişimi, E.Ü.Edeb.yat Fak. Arkeoloji-Sanat Tarihi Bölümü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1993, s.8

[4] Oktay ASLANAPA., Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1985, s,538-39.

[5] C. E. ARSEVEN., a.g.e., 389-390.

[6] Doğan KUBAN., 100 Soruda Türkiye Sanatı Tarihi, İstanbul 1987, s.199-200.

[7] Ömer YÖRÜKOĞLU., Kayseri Çeşmeleri, s.194

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)