Dr. Çağlar ERBEKSiyaset BilimciKazak Kültür Platformu Başkanı
3. İklim Değişikliklerinin
Sosyo-Ekonomik Etkileri
İklim değişiklikleri, doğal çevreye olan etkilerinin yanı sıra, toplumların
sosyo-ekonomik yapılarına da ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Bu bölümde, iklim
değişikliklerinin ekonomik kalkınma, yoksulluk, tarım, ve gıda güvenliği gibi
alanlarda nasıl bir etkiye sahip olduğu incelenecektir.
Öncelikle, iklim değişiklikleri tarım sektöründe önemli dalgalanmalara yol
açarak, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan geniş kitlelerin yaşamını
doğrudan etkilemektedir. Bitki yetişme sezonlarının değişmesi, mevsimsel düzensizlikler
ve doğal afetlerdeki artış, tarım ürünlerinin verimliliğini ve kalitesini
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum, gıda güvenliği konusunu tehlikeye
sokmakta ve gıda fiyatlarında ciddi dalgalanmalara neden olmaktadır.
Ekonomik anlamda, iklim değişiklikleri ülkelerin gelişme hedeflerini ve
sürdürülebilir kalkınma planlarını tehdit etmektedir. Özellikle gelişmekte olan
ülkelerde, tarım ve su kaynaklarına bağımlılık yüksek olduğundan, iklim
değişiklikleri ekonomik kırılganlığı artırmaktadır. Su kaynaklarının azalması,
tarım arazilerinin verimsizleşmesi ve doğal afetlerin sıklığındaki artış, gelir
kayıplarına ve işsizliğe neden olmaktadır. Bu da toplumda yoksulluk seviyesinin
yükselmesine yol açmaktadır.
Bunların yanı sıra, iklim değişiklikleri şehirleşme dinamiklerini de
değiştirmektedir. Kırsal alanlardan şehirlere göçlerin artmasıyla birlikte
şehirlerdeki nüfus yoğunluğu yükselmekte, bu da konut, altyapı ve kamu
hizmetlerine olan talebi artırmaktadır. Böylelikle, şehirlerin adaptasyon
kapasiteleri zorlanmakta ve toplumsal eşitsizlik daha da derinleşmektedir.
İklim değişikliklerinin bu geniş etkileri, hem bireysel hem de toplumsal
düzeyde geniş çaplı stratejik önlemleri gerektirmektedir.
3.1. Tarım ve Gıda Güvenliği
İklim değişikliği, tarım ve gıda güvenliği üzerinde ciddi ve geniş kapsamlı
etkilere sahiptir. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri, çeşitli mikro iklimlere ve
tarımsal yapılara sahip olan bölgeler olarak, bu etkilerden derinlemesine
etkilenmeye açıktır. Artan sıcaklıklar, düzensiz yağışlar ve ekstrem hava
olayları, tarımsal üretkenliği ve hasat verimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu değişiklikler, bitkisel üretimde kalite ve miktarı düşürmekte, ekili
alanların verimsizleşmesine neden olmaktadır.
Özellikle Türkiye'nin Ege ve Akdeniz bölgelerinde görülen kuraklık ve su
kaynaklarının azalması, tarımsal sulama imkanlarını kısıtlamakta, bu da
çiftçilerin üretim maliyetlerini artırmaktadır. Bu bölgelerde tarım yapılan
toprakların tuzlanma ve çölleşme riski artarken, Karadeniz gibi fazla yağış
alan bölgelerde ise sel ve erozyon sorunları yaşanmaktadır. Aynı zamanda,
sıcaklıkların artması ve düzensiz yağışlar, hastalık ve zararlı kontrolünde de
zorluklar doğurmakta, pestisit kullanımı artarak çevresel ve sağlık risklerine
yol açmaktadır.
Türk Cumhuriyetlerinde de benzer sorunlar gözlemlenmektedir. Orta Asya
ülkelerinde, Hazar Denizi'ne komşu olan bölgelerde iklim değişikliğine bağlı
olarak su kaynaklarının azalması, tarımsal sulamayı güçleştirmekte ve gıda
güvenliğini tehdit etmektedir. Geleneksel tarım yöntemlerinin iklim
değişikliğine adaptasyonu yetersiz kalmakta, modern tarım teknik ve
teknolojilerine geçiş ihtiyacı artmaktadır.
Tüm bu olumsuzlukların sonucu olarak, gıda fiyatları yükselmekte, kırsal
kesimde gelir azalmakta ve yetersiz beslenme riskleri artmaktadır. Hem Türkiye
hem de Türk Cumhuriyetleri için tarım sektöründe iklim değişikliğine uyum
sağlayacak stratejilerin geliştirilmesi, sürdürülebilir tarım politikalarının
benimsenmesi ve inovatif çözümlerin hayata geçirilmesi hayati önem
taşımaktadır.
3.2. Ekonomik Kalkınma ve Yoksulluk
İklim değişikliği, ekonomik kalkınmayı ve yoksulluk oranlarını doğrudan
etkileyen bir dizi olumsuz sonuç doğurmaktadır. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri,
iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki ciddi etkileri nedeniyle
ekonomik kalkınmanın önemli bir bölümünü riske atmaktadır. Özellikle tarım
sektörüne bağımlı olan bu bölgelerde, hava koşullarındaki olumsuz değişiklikler
ürün verimliliğini düşürmekte ve tarımsal gelirlerde azalmaya yol açmaktadır.
Bu durum, gıda güvenliğini tehlikeye atmakta ve bölgesel ekonomilerin
zayıflamasına neden olmaktadır.
İklim değişikliğinin ekonomik sonuçları sadece tarımla sınırlı
kalmamaktadır. Su kaynaklarının azalması ve doğal afetlerin artması gibi
çevresel krizler, altyapının tahrip olmasına ve dolayısıyla kamu hizmetlerinin
aksamasına yol açmaktadır. Bu, ekonomik faaliyetlerin sekteye uğraması ve
yatırımların azalması anlamına gelmektedir. Örneğin, ani sel baskınları ve
kuraklıklar, sanayi üretimini etkilemekte ve enerji kaynaklarına erişimi
kısıtlamaktadır. Bilhassa enerji yoğun sanayiler, bu tür iklim olayları
karşısında büyük risk altındadır.
İklim değişikliğinin yoksulluğu artırıcı etkisi de göz ardı edilmemelidir.
Tarım ve sanayi sektörlerinde yaşanan gelir kayıpları, kırsal ve kentsel
yoksulluk oranlarını artırmakta ve sosyal eşitsizlikleri derinleştirmektedir.
Gelir dağılımındaki bu adaletsizlik, toplumsal huzursuzluğa yol açmakta ve
sosyal güvenlik ağlarını zorlamaktadır. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri'nde
sosyal politikaların ve ekonomik kalkınma stratejilerinin gözden geçirilmesi bu
bağlamda kritik öneme sahiptir.
Sonuç olarak, iklim değişikliği ekonomik kalkınmayı yavaşlatan ve
yoksulluğu derinleştiren çok boyutlu bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Bölgesel
ve ulusal düzeyde alınacak önlemler, bu olumsuz etkilerin hafifletilmesi
açısından büyük önem taşımaktadır.
4. Kitlesel Göçlerin Sebepleri
İklim değişiklikleri, doğrudan ve dolaylı olarak, kitlesel göçlerin başlıca
sebepleri arasında yer almaktadır. İklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan
çeşitli çevresel krizler, insanların yaşam koşullarını olumsuz etkileyerek,
onları göç etmeye zorlamaktadır. Bu tür göçlerin temel sebepleri arasında doğal
afetler ve çevresel krizler, su kaynaklarının azalması, tarımsal verimliliğin
düşmesi ve ekonomik olanakların azalması yer almaktadır.
Doğal afetler ve çevresel krizler: İklim
değişikliği, daha yoğun ve sık doğal afetlere neden olur; bunlar arasında
kuraklıklar, seller, fırtınalar ve sıcak hava dalgaları gibi olaylar
bulunmaktadır. Bu tür afetler, yerel popülasyonların barınma, gıda ve su gibi
temel ihtiyaçlarına erişimini zorlaştırarak, zorunlu göçe neden olmaktadır.
Ayrıca, sürekli olarak devam eden çevresel bozulmalar ve krizler, yaşanabilir
alanların azalmasına yol açarak, toplulukların başka bölgelere göç etmesine
sebep olabilir.
Su kaynaklarının azalması: İklim
değişikliği, tatlı su kaynaklarının azalmasına ve su kıtlığına yol açmaktadır.
Su, hem tarımsal üretim hem de günlük yaşam için hayati öneme sahiptir. Su
kaynaklarının azalması, tarımsal verimliliği düşürerek köylülerin ve
çiftçilerin geçimlerini sürdürememelerine neden olabilir. Bu durum, kırsal
alanlardan kentsel alanlara veya başka ülkelere zorunlu göçleri tetikleyebilir.
Sonuç olarak, iklim değişikliğinin neden olduğu çevresel ve sosyo-ekonomik
etkiler, insanları göç etmeye zorlayan başlıca etkenlerdir. Bu göçler, hem
kaynak ülkelerde hem de hedef bölgelerde çeşitli zorluklar yaratmakta,
yönetilmesi gereken kompleks bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
4.1. Doğal Afetler ve Çevresel Krizler
Doğal afetler ve çevresel krizler, iklim değişikliklerinin en belirgin
sonuçları arasında yer almaktadır. Bu olaylar, insanların yaşamsal
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kitlesel göçlere neden olabilmektedir. İklim
değişikliği sonucunda meydana gelen sıcaklık artışı, deniz seviyelerinin
yükselmesi, aşırı hava olayları ve kuraklık gibi faktörler, ekosistemlerin
dengesini bozarak toplumsal ve ekonomik istikrarsızlıklara yol açmaktadır.
Türkiye, doğal afetlerin çeşitli türleriyle
sıkça karşılaşan bir ülkedir. Özellikle orman yangınları, sel ve ani su
baskınları, depremler ve heyelanlar, Türkiye'de ciddi etkilere neden
olmaktadır. İklim değişikliği, bu doğal afetlerin sıklığını ve şiddetini
artırarak, kırsal ve kentsel alanlarda büyük çaplı göçlere zemin
hazırlamaktadır. Örnek olarak, Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki aşırı sıcaklık artışı
ve kuraklık, tarım ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun farklı bölgelere göç
etmesine neden olmuştur.
Buna ek olarak, Türk Cumhuriyetleri de benzer sorunlarla karşı
karşıyadır. Özellikle Orta Asya'daki çölleşme ve kuraklık, göçmen akınlarının
başlıca sebeplerindendir. Aral Gölü'nün kuruması, bu bölgelerde yaşayan nüfusun
geçim kaynaklarını kaybetmesine ve kitlesel göçlere yol açmıştır. Ayrıca,
Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkelerde yaşanan
aşırı hava olayları ve su kaynaklarının azalması, çevresel krizlerin
boyutlarını büyütmektedir.
Özetle, doğal afetler ve çevresel krizler, hem Türkiye hem de Türk
Cumhuriyetleri üzerinde ciddi etkiler oluşturmakta ve bu etkiler, kitlesel göç
hareketlerini doğrudan etkilemektedir. İklim değişikliklerinin daha da belirgin
hale geldiği günümüzde, bu göç hareketlerinin incelenmesi ve çözümler
üretilmesi büyük önem arz etmektedir.
4.2. Su Kaynaklarının Azalması
İklim değişikliğinin neden olduğu en kritik sorunlardan biri, su
kaynaklarının azalmasıdır. Su kaynaklarının azalması, yeraltı sularının ve
yüzey sularının miktar ve kalitesinde belirgin düşüşlere yol açar. Türkiye ve
Türk Cumhuriyetleri özelinde bu durum ciddi boyutlara ulaşmaktadır.
Türkiye örneğinde, son yıllarda artan sıcaklıklar ve azalan
yağış miktarları, baraj ve göletlerdeki su seviyelerinin düşmesine neden
olmuştur. Türkiye'nin özellikle Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgeleri bu
durumdan önemli ölçüde etkilenmektedir. 2020 yılında yaşanan kuraklık, su ve
tarımsal üretim dengesini olumsuz etkilemiş, çiftçilerin ürün rekoltelerinde
ciddi düşüşler meydana gelmiştir.
Türk Cumhuriyetlerinde ise,
Orta Asya bölgesi su kaynaklarının azalmasından en fazla etkilenen bölgeler
arasında yer alır. Aral Gölü'nün küçülmesi, su kaynaklarının sürdürülemez bir
şekilde kullanılması ve tarımsal sulama uygulamalarının yetersizliği, bölgedeki
su krizini daha da derinleştirmektedir. Özellikle Kazakistan, Özbekistan ve
Türkmenistan gibi ülkeler, su kaynaklarının azalması nedeniyle tarımsal
üretkenlikte ve gıda güvencesinde zorlanmaktadırlar.
Su kaynaklarının azalması ayrıca sosyo-ekonomik sonuçlar doğurarak
kırsal alanlarda yaşayan toplulukların geçim kaynaklarını olumsuz etkiler ve
kitlesel göçlere neden olur.
5. Sonuç
Sonuç olarak, iklim değişikliklerinin Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri üzerindeki etkileri, bölgesel farklılıklar göstermektedir. Çalışmamızda, özellikle kuraklık, sel ve aşırı sıcaklıklar gibi iklim olaylarının, tarım ve su kaynakları üzerinde olumsuz etkiler yaratarak, ekonomik zorluklara ve göç hareketlerine yol açtığı gözlemlenmiştir. Türkiye'de, milyonlarla ifade edilen yabancı göçmenlerin yanı sıra kırsal bölgelerde yaşayan halkın kentlere göç etme eğilimi devam ederken, Türk Cumhuriyetleri'nde ise benzer şekilde iç göçlerin dışında, sınır ötesi göçlerin de gerçekleştiği tespit edilmiştir. Bu göç hareketleri, sosyal ve ekonomik yapıda önemli değişikliklere neden olmaktadır. İklim değişikliklerinin etkilerini azaltmak ve göç hareketlerini yönetmek için, yerel ve uluslararası düzeyde işbirliği ve sürdürülebilir politikaların geliştirilmesi önem arz etmektedir. Gelecekteki çalışmaların, iklim değişikliği ile göç arasındaki ilişkiyi daha derinlemesine incelemesi ve bölgesel uyum stratejilerini geliştirmesi, bu alandaki bilgi birikimini artıracaktır.